Kemer Mutlu Son

Kemer Mutlu Son

Yalnızca iki temel kuralları vardı. EÄŸer kocalarının umursamadığı açıkça belli deÄŸilse evli kadınlara yaklaşılmayacaktı. Hele de bakirelere asla. Kemer Mutlu Son Asla, asla, asla ve asla bakire bir kız baÅŸtan çıkarılmayacaktı. Asla. İçkisinden büyük bir yudum daha aldı. Yüce Tanrım.Kemer Mutlu Son  Bu konuda ona uygun yüzlerce hanım vardı. Genç yaÅŸta dul kalmış o sempatik kontesle yakınlaÅŸmışlardı. Katherine’den mükemmel bir metres olurdu, hem onunla evlenmesi de gerekmezdi.

Evlilik. Bunu bir kere yapmıştı, şefkatli bir yürek ve gözlerinde yıldızlarla başladığı bir ilişkiydi. Aslen gülünecek bir şeydi, İngiliz yasaları evlilikte tüm otoriteyi adama veriyordu ama hayatının en az kendi kontrolü altında olduğu zamanlar evli olduğu zamanlardı. Leticia, yüreğini öğütmüş, toza çevirmiş ve onu öfkeli, ruhsuz bir adam olarak bırakmıştı. Onun öldüğüne memnundu. Memnun. Nasıl bir adam olmuştu? Uşak onu çalışma odasında bulduğunda ve bir kaza bulunduğunu, karısının da o kazada öldüğünü bildirdiğinde,

Kemer Mutlu Son

Turner rahatladığını bile hissetmemiÅŸti. Rahatlama, en azından masum bir duygu olurdu. Hayır, Turner’ın ilk düşündüğü – Tanrı’ya şükürler olsun. Kemer Mutlu Son Leticia ne kadar aÅŸağılık olursa olsun, kaç kez onunla evlenmemiÅŸ olmayı dilerse dilesin, yine de ölümü üzerine daha iyi ÅŸeyler hissedemez miydi? Yahut en azından düşmanca olmayan ÅŸeyler? Ve ÅŸimdi… Ve ÅŸimdi… Pekâlâ, gerçek ÅŸuydu; evlenmeyi istemiyordu. Leticia’nın ölü bedenini eve getirdiklerinde bu karara varmıştı. Bir karısı olmuÅŸtu. Bir baÅŸkasını istemiyordu. Minimumından kısa bir süre için. Ancak Leticia’nın tüm yapmış olduklarına raÄŸmen, içindeki doÄŸru ve iyi olan her ÅŸeyi öldüremediÄŸi belli oluyordu, çünkü iÅŸte buradaydı,

Miranda ile evlenmeyi planlıyordu. Onun iyi bir hanım bulunduÄŸunu biliyordu, kendisini asla aldatmayacağını da… Ama Tanrı biliyordu ya, süre vakit başına komut birisi olabilirdi. Turner onun kitapçı dükkânındaki halini, dükkân sahibine minik el çantasıyla saldırmasını düşündü. Åžimdi onun karısı olacaktı ve onun başını dertten uzak tutmak da Turner’a kalacaktı. Küfürler savurdu ve içkisinden bir yudum daha aldı. Bu tür bir mesuliyet istemiyordu. Bu çok fazlaydı. Yalnız refah istiyordu. Bu çok aşırı bir dilek miydi? Kendinden baÅŸka hiç kimseyi düşünmek zorunda olmadığı bir rahatlık. Kaygılanmak, yüreÄŸini baÅŸka bir yenilgiye karşı daha korumak zorunda kalmayacağı bir rahatlık. Bu çok mu bencilceydi?